Bu Blogda Ara

26 Mart 2016 Cumartesi

Mart Ayında Bir Kedi Kadar Olamadın Be Diana!



Mart ayı yengeç burcu için yükseliş getirecek bir aymış. Maddi yönden ve kariyer planlaması için oldukça başarılı geçecekmiş. Vallahi öyle yazıyordu gazetede.. Ben tamamen o gazetedeki astroloji yorumcusunun yalancısıyım. Gerçi haksızda sayılmaz yazdıklarında. Bu ay iş hayatım oldukça parlak geçti, yeni atıldığım tüm işlerin altından başarı ile kalktım, blog sayfam beni şaşırtacak şekilde harika yorumlar ve izlenme oranlarına ulaştı. Günde tek makale yazısı yetiştiremiyorken bir anda bunu 6-7 taneye çıkardım.(Ben şok!) Yetmedi birde YGS sınavına girdim,parmağımı yalayıp tek bir sayfa çevirmeden kitaptan, sıfır çalışma ile beklenmedik iyi bir sonuç aldım. 

Her şey güzel, her şey yerli yerinde.. Peki ya kalbim? Tükürdüğümün astrologu bunun içinde birkaç güzel şey yazaymış ne olurmuş sanki?  

İstediğin kadar başarılı ol, istediğin kadar üstün ol.. Eğer sol tarafınız boş ise hiçbir önemi yok bu güzelliklerin. İnsanda hep bir eksiklik duygusu kalıyor.. Hatta nasıl diyordu Mustafa Ceceli bir şarkısında; "Hep eksik diyorum ya, o bile az."...

O gün çok güzel geçmiş mesela, boyumdan büyük işler yapmışım, başarmışım, mutluyum. Akşam oluyor paylaşacak kimsem yok. Günün yorgunluğunu bir fincan kahve ile atacağım kimsem yok... Tamam çevresi çok geniş bir insanım, bir sürü bir sürü dostum var, arkadaşım var, ailem, çevrem var.. Hatta öyle ki bıkkınlık geliyor bazen. Yalnız kalmak duygusuna hasret kaldım zaten son bir buçuk aydır. Sürekli her yanım insan dolu.. Kalabalık kalabalık konuşmalar, gezmeler - tozmalar, kahkahalar, eğlenmeler falan ama.. Bu dediğim başka bir eksiklik. İnsan -eş- arıyor yanında.. Omzuna başını yaslayıp hayaller kurup, huzuru arşa çıkartabileceği, sarılıp birkaç dakika aşk ile gözlerini kapatabileceği, sıcacık içten bir gülüş arıyor insan..

Her günü kavga kıyamet, laf söz dolu geçen bir buçuk yılım var geçmişimde.. Buna rağmen sorsanız şimdi bana, hayatımın en güzel yıllarını.. Onunla geçen anlarımı sayarım size. Bir insan kavga ve trip dolu bir gününü özler mi?  Özlüyorum vallahi.. (Deli gibi hem de.) Nasıl bir yoksunluk halidir bu.. Günde iki paket sigara içiyormuşum da bir anda sigarayı bırakmışım gibi..

Sürekli elim telefona gidiyor, numarasını çevirip arama tuşuna basmamla,  aramayı bitir demem arasında bir kaç salise ya oynuyor ya oynamıyor.  Erkekler askere gidince sivil hayatlarını özlerler de, askerden döndükten sonrada ömrü hayatları boyunca askerlik dönemlerini anlatır dururlar, "ahh bee o günlere dönmek lazımdı şimdi" derle ya.. İşte buda öyle bir ikilem..

Yan yanayken kan kusturduğum, ben seni istemiyorum tripleri yaptığım, her gün mızmızlandığım, bana özgürlüğümü geri ver diye haykırdığım adam, yanımdan beş dakika uzak dursa geberiyorum resmen yokluğundan. Onca zaman geçmemiş olsaydı ya da çok fazla kırmamış olsaydık birbirimizi belki giderdim kapısına, af dilerdim barışalım diye.. Ama bu kadar kopmuşken tekrar bağlamanın bir anlamı da olmuyor. Soğuyan çayı ısıtınca tadı kaçıyor da, soğuyan kalbi ısıtınca sevgin azalmıyor mu sanki?

Bunca gel-git, geçmiş, aşk acısı... Tüm bunlara rağmen içimde inanılmaz bir sevme ve sevilme duygusu var. Bazen diyorum ki kendi kendime; - Hadi o zaman ne duruyorsun?.. bazen de.. - Otur oturduğun yerde, bir akıllanamadın, az kendin için yaşa şu hayatı. diyor içimdeki ses..

Birine yeniden kendini anlatmak, başka birine alışmak, emek vermek, zaman harcamak, huyunu - suyunu öğrenme faslı... Aaaaayyy yeter!!! Vallahi hazır değilim ben bunlara. Olmaz yani, çekemem ben. Zaten genel olarak her konuda tembelim. Armut piş, ağzıma düş bir ilişkide bu zamanda bulmak çok zor.. Zaten her ne kadar "O'nu bir daha istemiyorum" tembihlerinde bulunsam da kendi kendime.. Hala danalar gibi kocaman seviyorum O'nu.. (Allah benim cezamı versin.)

Neyse... Mart ayının sonuna geldik zaten.. Bakalım belki de nisan ayında yeni yeni aşkların kapısını aralar burç yorumcuları. Ya da yine kumarda kazanıp aşkta kaybederiz. Yaşayıp göreceğiz..  



Posted via Blogaway


1 yorum: