Bu Blogda Ara

28 Mart 2016 Pazartesi

BEN ÖMRÜMDE SEVMEDİM ÖYLESİNE...

Yıl 2012.. Şuan çalıştığım yerde daha ikinci yılım.. Şimdiki gibi her önüne gelene kafa tutan, işi avucunun içi gibi bilen biri değilim henüz.. Müşterilere ve olaya hakimim ama bayiiler ile telefonda konuştuğum zaman mutlaka bir şeyleri ya yanlış yapıyorum ya da birbirine karıştırıyorum.

Çok sık çalıştığımız bir bayii var. Aynı zamanda sektörün en büyüklerinden.. Sahibinin bir yeğeni var( ben çok sonradan öğrendim yeğeni olduğunu) ama var ya nasıl anlatayım ki; ukala, gıcık, havalı, kasıntı bir şey. Telefonda bir şey soramıyorsun, öğrenemiyorsun. Artistliğinden yanına yaklaşılmıyor. Resmen nefret ediyorum telefona o denk gelip konuşmak zorunda kaldığımda.. İçimde hep aynı söylem; - Sen benim bir gün karşıma çıkacaksın ve senin kafanı,gözünü dağıtacağım. deyip duruyorum kendi kendime..

Gel zaman - git zaman ben işi epey bir öğrendim. O bana telefonda afra-tafra yapan patron yeğeninin ifadesini alacak kıvama geldim.. Ofis tadilatta..  2012 Mayıs ayındayız. Bu bir prosedür için bizi aradı. Ben şak-şak-şak veriyorum buna cevabı.. O sırada ne oldu hatırlamıyorum ama bu telefonda benim söylediğim bir şeye gülümsedi.. ( Ben ömrümde daha öyle bir ses duymadım!! ) Nasıl kendimi kaybettiysem artık, yere düştüm koltuğumdan. Ciddiyim hee.. şaka falan yapmıyorum ya da abartmak için yazmıyorum bunları. Bildiğin baya bir yere kapaklandım ben onun gülüşünün kulağımda bıraktığı ses ile..

O gün bana ne oldu bilmiyorum.. Ben ömrümde hiç öyle bir duygu hissetmedim. Sürekli kendimi tembihliyorum "Diana saçmalama - Diana o uyuzun teki - Diana yüzünü bile görmedin (belki çok ama çok çirkin) - Diana belki de evlidir!" Kafamda sürekli istişare yapıyorum.. Aklımda hep onun adı, kulağımda hep onun gülüşü.. Elim sürekli şirket telefonunda.. 576 ile başlayan o numara arasında, bir kez olsun sesini duyayım derdindeyim. Bir süre sonra o kadar çok bahane bulup onları arar oldum ve o da mecbur kaldığı her yerde bana soru sorar oldu ki, baya baya her gün belki bir saat telefonda konuşur olduk..

Zaman geçtikçe merakıma yenik düştüm. Bir şekilde facebook hesabından bunu buldum ve ekledim. O kadar çok utanıyorum ki ama kendimi açıklamaya.. Sürekli mesaj yazıp yazıp siliyorum. O her konuda fitne fücur olan deli kızdan eser yok bende. ilk eklediğimde resimlerine falan bir baktım, benimle yakından uzaktan alakası yok. Normalde hayatta bakmayacağım, beğenmeyeceğim bir tip.. (Yakışıklı olmadığından değil, gerçekten çok yakışıklıydı ama kim görse "Diana sen böyle birinden asla hoşlanmazsın" diyorlardı bana ve öyleydi de yani) Yine de vuruldum ben ona.. Benim için dünyada ondan başka bir canlı yoktu resmen..

Arkadaşlarımın, ailemin ve tüm çevremin alay konusu oldum o sıralar. Tüm hayatım facebook oldu.. Acaba bir şey paylaştı mı,  acaba şimdi nerede, ne yapıyor. Zaman içerisinde facebook üzerinden baya sağlam konuşmaya başladık.. Konuşmaların geneli iş ile alakalı bile olmuş olsa.. yine de onunla konuşuyor olmak bambaşka bir duyguydu benim için..

O sıralar Orhan Gencebay ile Bir Ömür albümü yeni çıkmıştı.. Ben pazar nöbeti yüzünden ofisteyim.. Facebookta onun resimlerine bakmaktan çalışamıyorum bile.. (Birde o zamanlar profiline kim baktı modası vardı, sürekli dua ediyordum "Allahım lütfen profiline bu kadar sık girdiğimi anlamasın" diye ) Sayfasında gezinip dururken albümün resmini paylaştı.. İşin aslı öyle bir albüm çıktığından haberim bile yoktu o zamana kadar..  Direk youtube'dan açtım tüm albümü dinledim.. Dinledikçe ağladım, dinledikçe aşık oldum, dinledikçe daha çok sevdim onu...)

Bu duygunun gerçekten bir tarifi yoktu bende.. Birini görmeden, tanımadan.. Sadece sesiyle, sadece yaklaşımıyla, sadece Orhan Gencebay şarkıları ile bu kadar deli sevebilmek.. Mümkün müydü gerçekten..?

Sürekli dilimde aynı sözler.. Albümde Zara'nın seslendirdiği -Dilenci şarkısı.. Bir süre sonra öyle bir duruma geldim ki artık aşkımdan, nefes alamıyorum.. Yemek yiyemiyorum, yaşayamıyorum.. Durgularımı ya dile getireceğim ya da işi-gücü bırakıp gideceğim buralardan..

Normalde namaza, oruca çok düşkün biri değilken bildiğin 5 vakit namaz kılan birisi oldum çıktım.. Her gün dua etmeye alıştım.. Onun sevdiği, onun uygun gördüğü, beni ona yakınlaştıracak her şeye seve seve kendi isteğimle koştum.. Onu sevmeye devam ettikçe ve ona tutuldukça daha bir "insan" gibi hissediyordum kendimi.. Daha kalbi temiz, daha ruhu hafif... Daha bir başkaydım artık.. Bir kez olsun kabus görmedim onu sevdiğim zamanlarda.. Her gece en beyaz rüyam oldu öyle geldi bana..

Mery ile Göztepe Mado'da oturuyoruz bir akşam. (her akşam orada oturuyorduk gerçi) Bana bir deli cesareti geldi.. Ağlaya ağlaya Orhan Gencebay dinlerken birden telefonu elime aldım ve O’na mesaj yazmaya başladım. Mery'de destek çıktı bana.. Çünkü ne kadar acı çektiğimin, ne kadar sevdiğimin en büyük o farkındaydı.. Ya hep ya hiç dedim ve ne varsa içimde yazdım, gönderdim.. Arkasında da facebooktan beni en çok anlatacak şarkıyı paylaştım.. Zara- Dilenci.

Mesajı 19 saat sonra okudu.. Tam 26 saat hiç bir cevap gelmedi... Nasıl heyecanlıyım, nasıl kaybetmişim kendimi ama.. Ellerim titriyor telefonumun mesaj kutusunu kontrol ederken.. Korkumdan telefonlara bakamıyorum ofisteki... Gözlerim sürekli ıslak ıslak.. Ağlamaya hazır, bekliyorum bir cevabı..

Tüm gün beklediğim cevap, akşam saati tam işten çıkacağım sıralarda geldi.. Gerçekten çok şaşkın olduğunu, bunu bu şekilde hiç düşünmediğini, ve birbirimizi bire bir tanıma fırsatımız olmasa da benim ne kadar iyi biri olduğumu bildiğini yazmıştı mesajında.. O kadar kibar hayır demişti ki sevgime, ve bir hakkım olmadığı halde helallik istemişti benden sırf ona gönül koyduğum için.. Kim bu kadar temizdi bu dünyada.. Kim bu kadar mükemmeldi..?  Benim gözümden bakacak olursanız eğer, kaç yıl geçti aradan hala "-Kimse" derim buna cevap olarak.. Ve mesajının ardından O'da şunu paylaştı direk; Yıldız Tilbe - Aşkımı Sakla...

Zamanla ister istemez konuşmalarımız azaldı.. Hiç aramaz, telefonlara çıkmaz oldu hatta.. Aylar sonra ilk konuşmamızı hatırlıyorum da telefonda, ben daha o kadar çok göz yaşı dökmedim ömrüm boyunca.. Üç gece hiç uyumadan ağladığımı biliyorum ben ona olan sevgimden..

Ya sonra? diye soracak olursanız eğer, aradan fazla zaman geçmedi ki askere gitti.. Askere gitmeden önce beni zaten sosyal medya hesaplarından falan silmişti... Sadece çevresinden duyduğum kadarı ile takip edebildim onu.. Askerden döndükten sonra başka bir yerde çalışmaya başladı.. Arada halen telefonda konuşuyoruz.. Etkileniyor muyum sesinden, hiç bir fikrim yok.. (Belki bazen..) Ama şöyle bir geçmişi düşününce... özlüyorum o günlerimi.. O saf sevgimi, o aşkla bakan gözlerimi.. Onu sevmeyi bile o kadar çok seviyordum ki ben...

Ne öncesinde ne de hissettiklerimin etkisini kaybettikten sonra bir kez olsun görmedim onu.. Ben onu görmeden sevdim.. Şu an o kadar yakınız ki birbirimize.. Ofisten çıksam onun şirketine yürüyerek 10 dakikada giderim.. O kadar yakın.. Ama o kadar uzak benim için..  Ben onu böyle sevdim.. Görmeden, dokunmadan, kokusunu hiç bilmeden, hissedemeden.. Ama en çok onu sevdim...

Bu yazdıklarım yaşadıklarımın ve hissettiklerimin milyonda biri bile değildir... Açıkçası bunları yazmak bile hissettiklerimi kirletir diye korkuyorum. Hiç bir kelime, söz anlatamaz çünkü o zamanlar ona olan aşkımı anlatabilmek için..

Sadece bu sayfa benim içim gibi, kalbim gibi.. Ve içimin en güzel yeri ile sevmişsem ben bir zamanlar bu adamı.. Onun baş köşede olması gerekiyordu yeri.. O yüzden yazmak istedim belki de..

Umarım çok mutlu olur, umarım Orhan Gencebay şarkılarını yaşatabileceği bir aşk bulur, umarım güneş yüzü hep aydınlığa bakar..

Ben O'nu çok sevmiştim.. Kısmet değilmiş ki demek ki olmadı..  O beni sevemedi.. Ben elmayı seviyorum diye elmanın da beni sevmesi gerekmezdi zaten.. Ben onu sevdim ya, o bana yeter...


1 yorum:

  1. Çok güzel anlatmışsın duygularını umarım istediğin gibi sana layık biri çıkar karşına umarım seni çooookkk seven biriyle istediğin tabi senin için hayırlı bir evlilik yaparsın.

    YanıtlaSil