Bu Blogda Ara

26 Mart 2017 Pazar

NASIL MI 35 KİLO VERDİM?



Hayat çeyrek asırı devirmiş, yetişkinlik ile genç kızlık arasında sıkışıp kalmış bir kız için oldukça zor. Hele ki tombiş bir kız iseniz daha da zor sanırım. İnsanların sizden türlü beklentileri oluyor çünkü. Evlilik, kariyer, mal – mülk, güç gibi mesela.  “Şu yaşına geldin, ne yaptın” sorusu ile karşılaşmamanız mümkün bile değil. Her ne kadar cool tavırlar sergilemeye çalışsanız da ister istemez mahalle baskısının yarattığı olumsuzluk, başınızı yastığınıza koyduğunuzda sizi uyku evresine kadar rehin alıyor. İşte tamda bu noktada hayatımı değiştirmeye karar verdim bende. Yıllarca “Biraz az ye” – “Kızım bak kimse almaz seni” – “Aynadaki halini düşünmüyorsan en azından sağlığını düşün” laflarından sıkılıp değişmeyi ve ileriye dönük bu yolda en ucuz yol olarak öncelikle kilolarımdan kurtulmayı kafaya koydum.

2016 Sonbahar başıydı diyete başladığımda. İlk zamanlar kendime inancım yüzdelere vurulamayacak kadar azdı. Öyle ki; diyetisyene giderken iki tam ekmek arasına bol mayonezli karışık tostu mideme indirip öyle düştüm yola. Zordu! Önümde vermem gereken 45 kiloya karşılık baş edemediğim bir iştahım vardı. Üstüne üstük yüce rabbim sınıyordu adeta beni. Kaymaklı ekmek kadayıfları, dürümler, büyük bir kavanoz nutella, aşık olduğum trileçe tatlısı, çiğ köfte ve nicesi burnumun dibinden bir an olsun ayrılmıyorlardı. Ama dedim ya, yaş yirmi beşti ve bir genç kızdım ben. Ortama ömrümün 3/1ini kilolu geçirmiş biri olarak artık dur demenin ve heves ettiğim şeyleri yaşamanın vakti gelmişti ve hatta geçiyordu bile. Daha rahat hareket edebilmek, istediğim şeyleri giyebilmek, giydiğim şeyleri yakıştırabilmek bir hayalden ötesi olmalıydı artık.

Nasıl oldu, ne oldu vallahi benden bilmiyorum. Ama azmettim, çaba gösterdim. Ne kadar çok isterseniz, ne kadar çok düşünüp kafa yorarsanız o kadar çok etkisine girmiş oluyorsunuz istediğiniz şeyin. Aylardır yorulmadan, bıkmadan, tükenmeden “kilolarım” dedim durdum bende. Çevremi, sosyal hayatımı, işimi bile kilo verme sürecime uydurdum. Zaten bu süreçte en önemli olan şey de karşınızda duran insanlar sanırım. Çünkü insan nasıl bir hayat çevresinde barınıyorsa ona bağlanıyor ve uyum sağlıyor ister istemez. Ben bu konuda kendini şanslı gören insanlardanım. Çünkü ailem, arkadaşlarım ve çevrem sonsuz destek oldular bana bu maceramda.

Her sıkıştığım anda gözlerimi yumup içimden yüze kadar saydıktan sonra bir litre suyu diktim kafama. Her boşta kalan zamanımı kolumu, bacağımı çalıştırmakla tükettim. Sürekli okudum. Sosyal medyada takip ettiğim tüm yemek sayfalarını unfollow ettim. Yerine dünyaca ünlü mankenleri, spor sayfalarını, kilo verme aşamasında olan insanları takibe aldım. Sakın sosyal medya deyip geçmeyin, insanı en çok etkileyen şey bu devirde o sanırım. En basitiyle bir örnek vermek gerekirse; her dakika karşınıza çıkan bir çikolatalı pasta tarifimi sizi kilo verme konusunda isteklendirir yoksa Victoria Secret mankenlerinin ince bellerini izlediğiniz bir sayfa mı? Cevabı açık ara belli sanırım… Takip ettiğim kişiler ister istemez öyle bir hırsa soktular ki beni bir süre sonra o bitmek bilmez iştahım yerini – daha da çok kilo vermeliyim – algısına bıraktı. Hayatım boyunca üstüne sümüğümü atmam diyeceğim kişilerin bile kilo verişini bir bir izlerken, kendimi sessize alıp bir köşede oturamazdım artık.

Çevremle alakalı tüm düzenlemeleri yaptıktan sonra kendimi uzun bir sakinlik dönemine adadım.  Yaklaşık üç hatta dört ay kadar çıkmadım kimsenin karşısına. Hafta sonu arkadaşlarla yapılan brunch keyifleri, aile yemek organizasyonları artık tamamen çıkmıştı hayatımdan. İnsanların karşısına çıktığım zaman farkı görsünler diye herkesten uzaklaştığım bu dönem ister istemez daha da hırslandırdı beni. Kafamda sürekli bir “birkaç kilo daha vereyim öyle” mantığı yarattı bende. Bu da ister istemez kilo verme konusunda daha çok motive edinmeme vesile oldu.

Tabii ki tamamen duygularıma yönelik devam etmedi diyetim. Önceki diyetlerimde 8 kilo verip geriye 18 kilo aldığımı düşünecek olursak eğer bu sefer her şey sağlıklı ve olması gerektiği gibi olmalıydı. İnternette dolanan 3 günde 5 kilo diyetlerine, şoklamalara hiç girmedim. Kendimi tamamen işinin ehli bir diyetisyene emanet ettim. Ne dediyse harfi harfine uydum. Bir kez olsun yemek saatimi ve ölçülerimi bozmadım. Bu sayede hem tok kaldım hem de kilo verme basamaklarını sağlam adımlarla aşmış oldum. Şimdi geriye dönüp baktığım yedi ay içerisinde kendimle alakalı tek hatam spor ile geç tanışmak oldu sanırım. O kadar tembeldim ki çünkü spor konusunda, asla ama asla başaramam zannediyordum. Ayrıca her ne kadar gizlesem de insan ister istemez komplekse sokuyor kendisini. Çünkü şu bir gerçek ki spor salonları vücutları dört dörtlük insanlarla dolmuş taşmış durumda. Sarkan göbeğim ve kollarımla beraber salonun ortasında sırıtıp kalmak istemediğimden hep bir adım sonrasına bıraktım bu aktiviteyi. Gelin görün ki o iş öyle olmuyormuş. Sporun diyet konusundaki etkisini, sıkılaşma ve verdiğin kiloları toparlama konusundaki avantajlarını sonradan fark ettim. Başta hiç ısınamayacağımı düşündüğüm spor anlayışı özellikle son iki aydır hayat felsefesi haline dönüşmeye başladı bende. Yalnız bunun en büyük sırrı doğru tercihler sanırım. Hem diyetisyenim hem de spor salonunda çalıştığım kişiler gerçekten işinin ehli insanlar ve sonsuz ilgililer ki hiçbirinin hakkını ödeyemem bu konuda. Her gün defalarca aramalarıma, sürekli sorduğum sorularla darlamalarıma rağmen bir gün olsun şikayetçi olmadılar benden. Bu yüzden bu süreçte doğru kişiler ile çalışmak ve arkadaşlık bağı kurabiliyor olmak çok – çok önemli bir etken.

Eveeeet bayanlar – baylar! Önümüz yaz. Şortlar, tişörtler, bikiniler, mayolar az zaman sonra gözümüze bata bata ortaya çıkmaya başlayacak. Bu yaz ayını daha hareketli, daha mutlu ve daha dinç geçirebilmek adına fazla kilolardan arınmanın tam vaktidir şimdi.  Bunu sadece kilo vermek olarak görmeyin sakın. İnanın bana, insan bir kez istediği bir şeyi başarınca, bu hayatta her şeyin mümkün olduğunu ve elindeki güç sayesinde nelerle baş edebileceğinin farkına varıyor. Yeter ki isteyin! Şüphesiz ki dünyanın en haz veren kelimesidir – Ben başardım-  diyebilmek. Ve ne mutlu bana ki ben başardım! Emin olun siz de yapabilirsiniz…

Bu süreçte yanımda olan başta canım babama, aileme, biricik diyetisyenime ve son iki aydır yanımda duran spor hocasından ziyade yaşam koçum, arkadaşım haline gelen Buket’e sonsuz teşekkürler ve sevgiler.
Aşağıya etrafımdan sürekli soru olarak aldığım şeyler hakkında birkaç not bırakıyorum sizlere. Umarım etkisi olur. Sağlık ile kalın, başka bir yazıda görüşmek üzere…


TAVSİYELER;
- Yaşam tarzınıza göre kendinize yemek saatleri belirleyin. Ne yerseniz yiyin ama her gün aynı saatlerde yemek yemeye özen gösterin.
- Yeşil bulduğunuz hiçbir yiyecekten korkmayın, beyaz gördüğünüz her şeyden ise uzaklaşın.
- Günde 2,5 – 3 litre su içmeyi kendinize şartlayın. Ve bunu mutlaka gün içerisine bölerek için.
- Eğer çalışıyorsanız yemeğinizi evden götürmeye çalışın. İnanın evde emek verip hazırladığınız ve yanınızda taşıdığınız yiyecek size verdiği zahmet yüzünden mutlaka yenmesi güzel bir şeymiş gibi gelecek gözünüze ve dışarıda yiyeceğiniz yiyeceklerden daha sağlıklı olacak.
- Hareket edin. Masa başında 12 saat çalışan bir insan dahi olsanız kolunuzu, bacağınızı bir şekilde çalıştırabilirsiniz. Hareketsizlik kilo almanın en büyük sebebi!
- Acıkmadan yemek yiyin. Mutlaka ufak ara öğünleriniz olsun. 5tane çiğ badem olur, hurma olur, kuru kayısı olur ama mutlaka tok karnına bir şeyler atıştırın. Bünye aç kaldığı zaman hem daha çok yemek yemek istiyor hem de yediğiniz her şeyi saklıyor.
- Müzik dinleyin. Dans etme isteğinizi arttıracak, kendinizi iyi hissettirecek müzikler dinleyin. Hem motive olmanıza hem de ister istemez hareket etme isteğinize etki yaratacak.
- Asla içine giremeyeceğinizi düşündüğünüz bir elbiseyi baş ucunuzda tutun. Üstünüze olmasa bile haftada bir kere olsun giymeyi deneyin. Emin olun bir gün o elbisenin içine gireceksiniz!
- Uykunuza önem verin. Sağlıklı bir uyku gün içerisinde daha enerjik olmanızı sağlayacak.
- Uyku öncesi 7otlu ya da 9otlu çaylardan içmeyi kendinize alışkanlık haline getirin. Uyku sırasında bile yağ yakımı açısından oldukça etkisi olacaktır bu çayların.
- Bol bol fotoğraf çekilin. Her hafta boydan mutlaka birkaç resminizi çekin ve geçmişe dönük kıyaslamalar yapın. İleride before – after yapabileceğiniz bir sürü anı biriktirin kendinize.
- Sosyal medya kullanın. Yazının içerisinde de belirttiğim gibi takip ettiğiniz şeyler bu noktada çok önemli. Bununla beraber bir o kadar da paylaşmak tabii. Ben aylardır yediğim içtiğim her ne var ise sosyal medya üzerinden paylaştım sürekli. Bir süre sonra bu sorumluluk haline gelmeye başladı bende. Diyet yapmalı ve yediğim her şeyi paylaşmalıyım diye düşündüm. Ve bu benim amacımdan sapmamam için oldukça etki yarattı bende. Emin olun işe yarayacak! Sizde bir hastage belirleyin kendinize ve an itibari ile başlayın paylaşmaya. İnstagramda #sadEceinan vs. gibi sayfaları takibe alırsanız ne demek istediğimi daha net anlayacaksınız. (Bu arada bende #diyetselhareketler adı altında instagram story.de varım. İnstagram ismim; hilal.poyraz )

- Bana en çok sorulan sorulardan ilki şüphesiz hangi diyetisyen ile çalıştığım sanırım. Geride bıraktığım 7 ay içerisinde hem bolca yemek yediğim hem de bu kadar kilo verdiğim için çevremin büyük merak konusu hangi doktor ile çalıştığım. Kendisi özel bir kurumda diyetisyenlik yaptığı gibi ayrıca da yurtdışına varana kadar uzaktan yardım ile bir çok kişinin kilo vermesine vesile olmuştur. Bunun yanında en çok tarafıma gelen sorulardan bir diğeri de hangi spor salonu ile çalıştığım oldu. İstanbul’da ikametgâh edenler için tek bir şüphede dahi kalmadan tavsiye edebileceğim salonun hem Anadolu hem de Avrupa yakasında şubeleri bulunmakta. Adresler aşağıda olduğu gibi;

Özel Maltepe Tıp Merkezi – Diyetisyen Zeynep Çetin
Feyzullah Mah. Bağdat Cad. No:346/D Maltepe – İSTANBUL
Randevu Telefon: (0216) 459 47 70

Zone Training Spa
Ataşehir Brandium AVM. – Zorlu Center ve Göktürk şubeleri ile hizmette.
Size aile ortamı sunan, günlük tüm streslerden arınmak, hayat karmaşasını unutmak ve kendinizi iyi hissetmek adına buradan daha iyi bir spor merkezi bulamayacağınıza emin olabilirsiniz. Ayrıntılı bilgileri; http://www.zoneclub.me/tr adresinden öğrenebilirsiniz.

21 Ocak 2017 Cumartesi

BİRAZ POP BİRAZ SEZEN

Saat 02.35 şuan ve uykucu şirin halen uyumadı. Peki ya neden? Aşk acısı çektiğim için mi? Özellikle geceleri tutan diş ağrısı mı buna sebep yoksa başka bir şey mi? Hiçbiri. Bu gece uyuyamamama tek sebep Sezen Aksu. Öğlen saatlerinde anca tanışabildiğim yeni albümünün etkisinden çıkaramıyorum çünkü kendimi. Her şarkısına ayrı bir sarılıyorum. Öyle güzel kucaklıyor ki insanı müziği ve sözleri. Öylesine işliyor içime her şarkısı ayrı ayrı…
Hep söylerim, hep düşünürüm kendi kendime. Daha önceki zamanlarda doğsaydım keşke diye. Günümüz aşklarına, gündelik yaşantılara her ne kadar ayak uydursam da bir yadırgama hissiyatı uyandırıyor bende. Her şey, herkes sahte geliyor bana bir miktar. 80ler hatta 70ler olmalıydı benim doğumum. O günleri görmeli, yaşamalıydım diye ah geçiririm içimden sürekli. Belki de bundandır kendimden büyük insanlarla iyi anlaşıyor olmam, kim bilir… Ama bugün ilk kez bu günüme “iyi ki” dedim. “İyi ki yaşarken şahit oluyorum Sezen Aksu’ya.”
Hiçbir şarkısı arasında ayrım yapmak istemesem de ruh halim bir şarkıya ayrı bir yakınlaştırıyor beni. – İhanetten Geri Kalan.- Sözler öyle yerlere saplanıyor ki içimde tarifi yok… Dinlerken bir yandan kocaman  gülücükler oturuyor yanaklarıma, bir yandan da akıveriyor o gülümseyen yanaklardan yaşlar. Unuttum sandığım tüm duygularım yeniden uyanıyor dinledikçe. Nefretimle, sevgimle, acımla, gücümle yüz yüze geliyorum yeniden. Kesin en çok bu şarkı sevilecek albümde. “Dedi” dersiniz sonra. Rahat bir 10 yıl uzun yol şarkıları listelerine ekleneceğine adım gibi eminim.
Her şarkısında ayrı neşe dolduğum, ayrı gözyaşı döktüğüm, bambaşka duygularımı yeşerten bu albümün verdiği teselli inanın uykumdan daha kıymetli şuan. Ben ki canından öte sevdiği kişiler için  bile uykusuz kalmayı beceremeyen bir uykucuyum. Sabahtan beridir replay yapmaktan uykuya yer kalmadı gecede. Belli ki uzun bir süre Sezen etkisinde olacak kulaklarım ve duygularım. Bence sizde bir an önce edinmeye bakın bu albümü. İnanın, pişman olmayacaksınız.
Biraz pop biraz Sezen… Teşekkürler Sezen Aksu…


11 Ocak 2017 Çarşamba

Senden Çocuğum Olsun İstiyorum

Bir bebeğe gelecek olmak vardı seninle şimdi,
Anne olmak, baba olmak bir evlada.
Nazlanmak gözlerinin içine bakarak dokuz ay,
Bir ömür bir cana can katmak...

Ne çok isterdim kavgaya düşmek seninle,
Sana mı daha çok benziyor bana mı diye.
Sana benzeseydi burnu
Ve gülseydi gözleri her neşesinde.

İlk adımlarını izlemek beraber mutlulukla,
İlk hecesinde yanıbaşında olmak el ele.
İsmini ben koysam, soyismini senden alsa...
Aile olsak, umut olsa ikimize de.

Anne olmak vardı şimdi senin çocuğuna,
Kıskanmamak benden çok sevdiğin için birisini.
Hiç kopmayacak bir bağ kurmak seninle,
Senin canına can olmak minicik ellerle...

6 Ocak 2017 Cuma

Sensizlik Soğuk Bana Kara Kıştan

Dışarıda tipi var, üzerime yağan kar taneleri..
Yüreğimde koca bir sevgi.
Yürüyorum, sokak tenha, yollar karanlık.
-40 derece suda yüzmek gibi seni sevmek.
Yüzmek istemek ama yetmemesi kulaçlarımın.
Bir sevgi büyüttüm içimde emek emek.
Başı sen, sonu yine sensizlik yarınlarımın.
Yanında olmak vardı şimdi..
Karın altında ısınabilmek sana.
İsterdim ellerinin sihrine karışmayı.
İsterdim yarına seninle başlamayı.
Bir sabah olsa beyazlar içinde uyandığım.
Endişesiz, bembeyaz bir sabah seninle...
Korkmadan sarılmak boynuna,
Çekinmeden bakabilmek gözbebeklerinin içine.
Sen bana bulut olsan, yağmur olsan, kar olsan..
Ben sana deniz, ben sana güneş.
Birleşsek bir daha ayrılmamaya yemin ederek.
Tamamlasak birbirimizi.
Dört mevsim dört duvar olsak birbirimize.
Ya da ben oturmasam pencere kenarına şimdi.
İzlerken yağan karı ağlamasam seni düşünerek.
Dalmasam bu olmaz hayallere.
Silsem akıttığım gözyaşlarını da uyusam bir an önce...


4 Aralık 2016 Pazar

Düşünüyorum. Öyle ise Yokum !

Bizi diğer canlılardan ayıran en büyük özelliğimiz neydi? Düşünebiliyor olmamız mı? Öyleyse ben bir kaktüs olmak isterdim cam kenarında sulanmayı unutulan. Ya da soğukta araba tekerinin altında kardan, yağmurdan kendini korumaya çalışan bir kedi yavrusu. Eminim ki daha az yanardı canım şimdikinden. Düşündükçe sızlayan yaralarıma yenik düşüyorum çünkü. Sürekli bilinmezliklere sürüklüyorum kendimi. Bin bir tane acaba var yüreğimde. Hata aramaktan, geçmişi sorgulamaktan, düştüğüm derin kuyuların karanlıkları ile var olmaktan yoruldum artık.
İnsan sırf düşünmemek için deli gibi yorar mı kendini. Düşünmeye engel olmak için yıpratır mı bedenini. İnsan hiç yok olmak ister mi sorarım size? Ben istiyorum. Engel olamadığım geçmiş düşüncelerim için canımı kancalara takıyorum her gün. Düşünmemek istiyorum çünkü. Bir daha asla açmamak o eski defterleri. Düşünüp iki damla daha gözyaşı dökmemek için.
Birini seviyorsun. Benimsiyorsun. Teni senin tenin, kokusu umudun, gözleri yarınların oluyor. Kendini bir zindana hapsediyorsun ve bir çift cam oluyor karanlığına onun sevgisi. Bedeller ödüyorsun beraber olabilmek için. Yeri geliyor aileni alıyorsun karşına, yeri geliyor dostum dediğin kişiyi siliyorsun tek kalemde. Ardına bakmadan koyuveriyorsun gençliğini önüne. Değer olarak gördüğün her ne varsa güvenip teslim ediyorsun ona. Bazen yalan olduğunu bile bile inanıyorsun iki güzel söze. Bazen de doğruları susturup yalan söylesin istiyorsun sana. Yeter ki kirlenmesin sevgin, gitmesin yanından diye. Ve gün gelip gerçeklerle yüzleşmen gerektiğinde ise utanıyorsun ve kaçıyorsun işte tüm kurmacalardan. Benim gibi…
Hayatım bu kadar güzel bu kadar yolunda giderken yine bir serzeniş yaşıyorum içimde. Yine affedemediğim tüm gerçekler diziliyor vicdan merdivenlerime. Bir zamanlar deli gibi sevdiğim adamla en son ettiğimiz o büyük kavgayı düşünüyorum uzun uzun. Nasıl kendimi kaybettim, nasıl kriz geçirdim de o hastaneye kaldırıldım hala eksik zihnimde. Yediğim sakinleştiricilerden sonra uyuşan beynimi hatırlıyorum sadece. Gözlerimi tavana dikip gözümden akan iki damla yaş ile beraber “Bana Barış’ı getirin, benim ona ihtiyacım var sadece” diye mırıldandığımı anımsıyorum dün gibi. Neden buradayım, kim yüzünden bu haldeyim sorgusuna düşmeden sadece “Barış” diye ağladığım o hastane odasını unutamıyorum hala. Hem yaram hem merhemim dedikleri cinsten benimkisi. Ben seve seve koştum onunlayken tüm hatalarıma. Acımı tatlı, hatamı doğru gösterirdi bana gözleri. Ben razı geldiğim tüm kötü yaşanmışlıkların bedelini ödedim o kriz geçirdiğim odada.
Tam unuttum derken şimdilerde tekrar aklıma gelmesinden dolayı affedemiyorum yine kendimi. Ben içimde benden öte birini öldürdüm, değiştim tamamen. Bir yıl önceki kız çocuğunu toprağa hapsettim. Her anı sevgi dolu olan, umudunu da neşesini de hiç kaybetmeyen, sorgusuzca güvenebilen o kız yok oldu gitti içimde. Şuan aynaya baktığım zaman bambaşka birini görüyorum. Fiziği değişmiş, düşünceleri, hayatı, görünüşü hatta merhamet duygusu bile başkalaşmış biri… Artık bir çocuk değil de koskoca bir kadın gibi duruyorum ayakta. Ve işte zaman zaman eski halime acırken buluyorum kendimi. Hani diyorum şimdiki halim ile çıksam o eski Hilal’in karşısına. O hastane odasından içeriye girsem otursam eski çaresizliğimin başucuna. Silsem gözümden akan iki damla yaşı. Sustursam mırıldandığım o ismi. Saçlarımı okşasam o çocuk halimin. “Hepsi geçecek, boşuna yıpratıyorsun kendini, yapma…” desem. Kendi yaralarıma kendim çare olabilsem keşke. Şuan ne kadar güçlü isem geçmişimde o kadar güçsüzdüm çünkü. Ve düşündükçe o toyluk günlerimi yine durduramıyorum gözümden akan taneleri. Bu aralar sadece kendime merhamet eder, kendimi düşünür oldum yine.
 İşte sırf bu yüzden düşünmek istemiyorum geçmişi. Düşünüp anımsamak istemiyorum eskileri. Sadece önüme bakmak yarınımı kurmak istiyorum artık. Ya da dedim ya bir kaktüs olmak cam kenarına. Belki de tüm hafızamı kaybetmek basit bir film senaryosunda…
Düşüncelere daldığınız ve unutamadığınız tüm geçmişinizin güzel anılar bırakmış olabilmesi dileğim ile ve bir gün başka bir yazının başka bir satır arasında kendinizden bir ben bulabilmeniz umuduyla, hoşçakalın…

20 Kasım 2016 Pazar

Uzun Bir Aradan Sonra...



Heeeyyy!!  Merhaba, ben geldim.

Uzun zamandır uğrayamıyorum buralara, farkındayım. İşim gereği kışın oldukça fazla çalışıyorum. Kendimi unutacak kadar yoğun ve telaşlı oluyorum. Yaklaşık bir hatta bir buçuk aydır başımı kaşıyacak vakit bulamıyorum desem yeridir. Birde üzerine kilo vermeye karar verdim. Hem diyet serüvenim devam ederken hem de bu kadar yoğun çalışınca blogla arama ister istemez sıralı duvarlar örüldü.  Aslanlar kadar çalışıp bir kedi yavrusundan daha az yiyerek yaşamak pekte kolay olmuyor takdir edersiniz ki. Ama bu zaman zarfı içinde yine fazlasıyla yazacak şey biriktirdim kendime. Sezonu kapatıp, işlerimi hafiflettiğim zaman uzun uzun yazacağım size hepsini.

Aslında şöyle bir kırk kilo falan vermeyi bekliyordum size yazmak için ama dayanamadım. Evet, yukarıda da bahsettiğim üzere diyetteyim. Ve toplamda şimdilik on yedi kilo kadarcık küçüldüm. Nasıl oldu, neler yaptım, benim gibi bir pisboğaz nasıl oldu da kilo vermeye karar verdi bunları zaten maddeler halinde dizeceğim vakti geldiğinde. Ama benim sizlerle dertleşmem gereken daha başka konular var şu sıralar. Fiziksel değil de manevi şeyler…

İnsan kilo vermeye başlayınca ister istemez daha çok özen göstermeye başlıyor kendisine. Giyinmek, giyindiğini yakıştırmak istiyor. İşe giderken “bir jean bir de üzerine kazak olsun yeter “diyen ben, akşamdan “yarın acaba ne giysem” diye kafa patlatmalara başladım. Makyaj yapmaktan zerre kadar haz etmeyen biriyken bu aralar sabahın 07:00ında ayna karşısında eyeliner çekerken yakalıyorum kendimi.

Şimdi öyle abartmaya gerek yok, çok mu çok güzel biri değilim öyle. Hatta bana kalırsa hiç değilim. Ama bedenim küçülüp yüzüme iki boya sürünce de yüzüne bakılır biri olup çıkıyorum. Zaten ne demişler; “Çirkin Kadın Yoktur, Bakımsız Kadın Vardır!” Yalnız bu durumun sadece ben farkında değilim sanırım. Hayatım boyunca karşıma çıkmayan ne kadar kısmet varsa, bu sıralar peşimden gelir oldu. Kilolarımın içinde kaybolmam mıydı yani tek sorun? Anlamadım gitti. Haydi kısmetleri bir tarafa savurup atıyorum bu seferde çevremdeki dost – ahbap takımı kafayı benimle bozdu. Annem bile durup durup “Konuştuğun kimse yok mu senin, sen evlenmeyecek misin?” diye baskı uygular oldu. İnsanların benim adıma kısmet arayışlarından, kısmetlerimin de benim adıma gelecek planları yapmasından iğrenti geldi şu sıralar. Geçen gün bir arkadaşımla kahve içiyoruz ve tepkisi şu; “Taş kalpli misin kızım sen, hiç mi hayatımda biri olsun istemez bir insan?”…İster efendim ister de her şeyin bir yolu, adabı var. Ben bir şey sırf olmuş olsun diye istemiyorum ki hayatımda! Bazılarına göre bu durumun benim gururumu okşaması gerekirken şunu fark ettim ki sadece inceden inceye kırılıyorum ben. Her halimle ben yine aynı benim çünkü. Beni olduğum gibi kabul etmeyen herkes bir miktar gurur kırıklığına neden oluyor bende.

Ben giydiğim eteğin yırtmacından, sürdüğüm boyanın, parfümün havasından, dekoltemin derinliğinden etkilenen birini istemiyorum ki karşımda. Ben üzerimde seksi geceliğim yerine çoraplarımı pijamamın içine sıkıştırıp dev gözlüklerim suratıma yapışmış halde elimde kitabımla yatağıma girdiğimde de yanımda uyumak isteyecek bir adamı bekliyorum. Ben kimsenin kolunda kukla gibi taşınmak istemiyorum. Sohbetimi seven, beni her halimle kabul edecek, düşüncelerime ve sevgime değer verecek birini istiyorum. Geciken kredi taksitimden tutunda ailevi problemlerime kadar çekinmeden rahatça anlatabileceğim bir eş arıyorum. Tüm bir Pazar günümü sevdiğim adama yemek yaparak geçirmek istiyorum mesela, görmediğim her saniye deliler gibi özleyeceğim birine hasret duyuyorum. Ben yeniden aşık olmak ve birine güvenmek istiyorum sadece.

İnsan bir kere bir darbe aldı mı ya da sıfıra yakın denecek kadar tüketti mi tüm güzel ve çirkin duyguları, yeniden bazı şeylere başlamak kolay olmuyor ne yazık ki. Blogumu okuyan ve takip edenler benim bu konuda ne kadar bahtsız şeyler yaşadığımı zaten iyi bilirler. O yüzden kendime de bir başkasına da öyle kolay kolay bir şans sunamıyorum maalesef. Doğru adımlarla, doğru yolda, doğru kişi ile yürümek istiyorum yarınıma. Tabii ki bende istiyorum incelen belimi kavrayan bir adam olsun hayatımda. Ama inceldiği yerden kopar ya duygular, bir türlü cesaret edemiyorum bende bu yeniliklere.

Hayatımın ikinci evresi diye değerlendirdiğim bu dönemde, Barış’tan sonra sadece kendime değer verir, kendimi sever oldum. Verdiğim kilo da kendime, aldığım eğitim de, gördüklerimde, öğrendiklerimde…  Kimse için yaprak kıpırdamaz oldu içimde.

Tabii ki bunlar bir daha kimseyi sevmeyeceğim anlamına gelmiyor. “Onunla olmadı onsuzda olmaz”  gibi beylik cümleler kurmuyorum hiçbir zaman. Yaşım daha 24. Ömrümün daha ilkbaharındayım. Yarınlarım güzel, inanıyorum. Benim sadece anlık bir deli cesaretine ihtiyacım var, bir de karşımda sapasağlam duracak bir adama…


Hayatınızdan eksilen tek şey fazla kilolarınız olsun. Tekrar görüşmek üzere…


6 Kasım 2016 Pazar

Gecenin Sensiz Tarafı



Yatağımın sen tarafı soğuk yine.
Bir nefes arıyorum baş ucumda, yoksun.
İçimde bir çığlık, sabah ola hayrola dercesine,
Sen benim en büyük umudumsun.

Sen dolu gecelerimi özlüyorum sık sık...
Başımı yine omzuna yaslamak, sımsıkı.
Yazıpta gönderemediğim mektuplar var sana
Bir ucu yanık, bir ucu yırtık.
Ben hepsini birgün gözlerine okumak istiyorum.

Gelsen şimdi, çalsa yine bizim şarkımız.
Unutsak tüm öfkeleri, nefreti, kini...
Dolansa yine kolların belimin en ucuna.
Yeniden sevsek, kalmasa yerde kanımız.

Seninle olan hayaller bile güzel, yarına kurulan.
Uykudan daha kıymetli, ekmekten daha değerli.
Varsın bu gecede yokluğuna ağlayayım.
Mecnun bile kavuşmuş mu ki leylasına,
Ben sana kavuşayım?