Bu Blogda Ara

17 Nisan 2016 Pazar

HATALAR, HATALAR, HATALAR...

Konu akıl vermeye gelince benden iyisi yok. Hele ki birde konu “ilişkiler” üzerine ise adeta bir danışman olup çıkıyorum. Tavsiyeler, analizler,  yorumlar havada dans ediyorlar resmen. Bence…. İle başlayıp devam eden sayısız cümle kurabiliyorum. Ne yalan söyleyeyim çoğunda da doğru yolu gösterebiliyorum. Yalnız konu “kendi ilişkim” olduğu zaman bildiğin sus pus oluyorum. Gıkım çıkmıyor. Mantıklı olmasını geçtim mantıksız tek bir yorum dahi yapamıyorum. Nasıl davranmam gerektiğine, ne yapmam gerektiğine,  nerede ne söylemem gerektiğine bir türlü karar veremiyorum.
Bir başkası için atıp tutmak kolayda, konu “kendin” oldu mu durum hiçte kolay olmuyor ne yazık ki. Gönül ferman dinlemiyor, kalbin aklını tokatlıyor sürekli, dil -olmaz- diye diretse bile sevdan sana ne derse onu dinliyorsun. Sonuçlarının kötü olacağını bilsen bile sonuna kadar gidiyorsun.
He birde şöyle bir gerçek var ki.. Yaşarken anlamıyor insan yaptığı hataları. O an o acının, o mutluluğun, sıkıntının ne bileyim kavganın ortasındasın zaten. Anlık bir tavır sergilemen gerekiyor ve öyle yapıyorsun. Hata olup olmadığının farkına varmadan, doğruluğunu sorgulamadan davranıyorsun. Hani biri bize bir laf sokar sizde cevap veremezsiniz, gece tam uyuyacakken “ulan keşke şunu şunu deseydim tühh gelmedi ki işte o an aklıma” deriz ya.. İşte bununda ondan pek bir farkı yok.
İnsan üzerinden zaman geçtikten sonra idrak ediyor bazı şeyleri. Hatalarını, gereksiz tavırlarını, taşkınlıklarını, eziklenmiş olmanın verdiği duyguyu sonradan tekrar edip düşündüğünde anlıyor maalesef. Çoğu zaman iş işten geçmiş oluyor. Giden çoktan yolunu alıyor, gururun çoktan kırılmış oluyor. Olmuşla ölmüşe çare bulunamıyor ne yazık ki.
Boşuna dememiş atalarımız; “Bin kere düşün ama bir kere konuş” diye. Düşünmeden konuşmanın, davranmanın insanın kendisinden başka kimseye zararı yok.
Son bir buçuk yıldır ailem, arkadaşlarım, kendi şahsım ve ilişkim üzerine o kadar düşünmeden, doğruluğunu değerlendirmeden, anlık hareket ettim ki. Şimdi salya sümük ağlamalarımın, başımı taştan taşa vurmamın başka hiçbir açıklaması yok. Kaldı ki birde ben şanslıydım. Bana yol gösterebilecek gerçekten güzel insanlar vardı çevremde. Peki ya ben ne yaptım? Hepsini tek tek dinledim, hak verdim, onayladım ama sonra gittim yine kendi bildiğimi okudum. Ne ağzımdan çıkanı duydu kulağım, ne de gözümün gördüğüne inandı kalbim. Ben kafamda neye kapıldıysam o an nasıl hissettiysem öyle davrandım hep. Ve her zamanki gibi yine kendim ettim kendim buldum. 
Sonu pişmanlık, acı,  keşke dolu her şeyden uzak durmak istiyorsanız eğer ölçüp tartın öyle davranın. İki çift söz konuşmadan önce lafın sonunun nereye gittiğine, ucunun kimlere dokunduğunu  geçirin bir kafanızdan. Attığınız her adımın öncesinde yolun nereye çıktığına emin olun. Hayat dediğimiz düzende tecrübe denilen şey hata yapmadan kazanılmıyor evet ama bazen tecrübe etmiş bazı kişilere kulak kabartmak ve söz dinlemek kendimiz için çok daha doğru oluyor. Hayatınızda sağlam olduğuna inandığınız kişileri dinleyin. (Benim gibi sırf muhabbet olsun diye değil ama, gerçekten dinleyin!) Sizin güveninizi kazanan kişi  kötülüğünüzü istemez, emin olun.

Başıma ne geldiyse patates kafamdan, boş çenemden, düşüncesizliklerimden geldi benim. Ben ettim siz etmeyin. Unutmayın ki ; son pişmanlık neye yarar, her şeyin bir bedeli var…..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder