Bu Blogda Ara

25 Mayıs 2016 Çarşamba

EN GÜZEL TERAPİ YOLUNU BULDUM!



Yeni kararlar aldığım ve yeni hayaller ile uyandığım günün öğlenden sonrasında, okuduğum bir makalenin üzerine uzun uzun düşündükten sonra yazıyorum bu yazıyı sizlere.

Dün gece oturdum ilk defa gerçek anlamda hayatımı gözden geçirdim. Eksik yönlerimi ve eksilerimi yazdım bir kağıda. Beni mutlu eden şeyleri ve mutsuz olmama neden olanları döktüm önüme. Topladım hatalarımı sonra çıkardım kendimden. Tüm kötülükleri bölüp attım bir kenara. Gerçekleri bir bir çarptım yüzüme. Yetmedi, sağlaması oldun dedim birde, oturdum ağladım bir süre. Ve şunu fark ettim ki ben yetinmeyi bilmeyen bir insanım. Ağzımdan "çok sükür" kelimesi düşmez olmasa da şükretmeyi beceremeyen biriyim ben.

Bir ara meditasyona merak salmıştım. Abuk sabuk ne kadar kitap varsa bu konular üzerine okumuş, kendime yeni bir yol arayışına adamış, huzuru meditasyonda bulabileceğime inandırmıştım kendimi. Saçma sapan kurslar, seanslar ve müziklerinde bir etkisi olmadığını görünce daha beter küsmüştüm hayata. Mutsuzluk benim kaderim diye dertlendirmiştim kendimi.

Bugün güzel bir güne uyandım. Güzel şeyler olduğundan değil, ben güzel hissettiğim için öyle olan bir güne...  Dumanı üzerinde tüten mis kokulu kahvemi de aldım yanıma ve oturdum bilgisayar başına. Gündelik rutin olarak bir kaç haber sitesini gezindim durdum yine. (Not: Hiç bir internet gazeteciliğini parmağımı yalayıp sayfalarını değiştirdiğim gazeteleri okumaya değişemem.) Ekranımın sağ alt köşesinde kalan bir makale dikkatimi çekti daha sonra. Huzura ermek ve günlük streslerden kurtulmak için yazılan bir makale. Üşenmemiş, araştırmış  madde- madde yazmışlar. Hepsi bilindik ama asla uygulamadığımız zırvalıklarla dolu. Maddelerin birinde, her insanın günde mutlaka 15 dakika sessiz bir ortamda gözlerini kapatıp hiçbir şey düşünmeden kendisini dinlemesi gerektiği yazıyordu. İyi güzel hoş diyorsunuz da yani, bu pek mümkün olan bir şey değil ki. Bırakın 15 dakikayı 2 dakika sessiz bir ortam bulamıyorum ben. Hadi diyelim böyle bir ortam bulundu, bu seferde hiçbir şey düşünmeden beynimi ve kendimi dinlemem imkansız. Uyurken bile yapamıyorum ben bunu kaldı ki birde uyanıkken!

Yine de işi gücü bir köşeye bıraktım. Kahvemin son yudumunu da afiyetle boğazımdan geçirirken sessiz bir ortam yaratmaya çalıştım kendime. Televizyonu kapadım. Arka odada çalan radyonun fişini çektim. Bilgisayarın fanı dahi ses çıkarmasın diye onu da telefonumla beraber komple kapatıp sessizliğe gömmek istedim kendimi. Bacaklarımı uzatıp, kapadım gözlerimi usulca. Düşünmemeye ve beynimi yormamaya çalışsam da tabii ki başarılı olamadım. Öyle bir adapte olmuşum ki çünkü sessiz bir ortam yaratacağım diye. Dışarıdan engel olamadığım bir sürü sese karşı yenik düştüm. Ne yaparsam yapayım o sessizliği yakalayamadım.

Beceremediğim sessizlik içerisinde sinirle gözlerimi kapatırken tuhaf bir şey oldu sonra. Aniden çocuk oldum ben. Çocukluğumda buldum kendimi. Annemin beni zorla yatırdığı öğlen uykularında gözlerimi yumup uyumaya çalışırken kulağıma dolan sokak sesleri misafir oldu penceremden içeriye. Çocukların oynadığı topun ayaktan ayağa geçerken çıkardığı o ses, arabaların sesleri, komşunun balkonda içtiği çayın kaşığının bardakta dönerken çıkardığı o şıngırtı, çocukların gülüşme sesleri, parktaki salıncağın gıcırtısı.. Sinirle kurtulmak istediğim onca sesin ne kadar güzel olduğunu ve o güzel çocukluğumdan kalma olduğunu fark ettim o anda. Daha da önemlisi duyabilmenin ne kadar güzel bir şey olduğunu algıladım. Belki de ilk defa...

On parmağı yerinde olan bir insanın durduk yere parmaklarını sevdiğini ve onlar için şükrettiğini hiç görmedim ben şu zamana kadar. Bende hiç düşünmedim bu şekilde. Nasıl olsa vardı çünkü. İnsan yok olan şeyleri var etmek için o kadar çaba gösteriyor da var olanların kıymetini başına kötü bir şey gelmeden bilmiyor ne yazık ki.. Ayrılınca değerlenen sevgili, cebinde paran kalmadığı zaman biten ekmek, kötü bir kaza sonucu kaybettiğimiz bir organımız gibi... Varken önemsiz yokken değeri anlaşılan...

Ben bugün 15 dakika boyunca oturup hiçbir şey düşünmeden beynimi dinlendiremedim belki ama 15 yıl öncesindeki çocukluğuma gidip o güzel günleri düşünerek huzur bulabildim bir şeylerden. Ve daha sonra eksik olduğunu düşündüğüm her şeyin aslında bir fazlalık olduğunu ve ben istediğim sürece onları elde edebileceğimin farkına vardım. Çünkü ellerim vardı benim, duyabilen kulaklarım, gözlerim ve düşünebilen bir beynim.  Ve oturup uzun uzun şükrettim Allah'ıma eksiksiz yaratıldığım için.

Ve anladım ki dünyanın en büyük meditasyonu, en etkili terapisi şükretmekmiş, elinde olan tüm güzelliklere..

İyi ya da kötü yaşadığım her ne varsa şükürler olsun. Beni yaratan beni ben yapan tüm sebeplere sonsuz teşekkürler...

 

 


6 yorum:

  1. Çok güzel yazmışınız Bayıldım. Meditasyonda kim sizi nasıl yönlendirdi tam bilemesemde aslında zamanla oluşucak durumlar var. Kendimden örnek verirsem hep berbat diyerek meditasyondan ayrılan ben zaman içersinde oturtmaya başardım. Zihnimiz hep meşgul bir çocuk gibi hani çocukkende duramayız yerimizde böyle ana davet etmek yeterli olan aslında hiç müzik eşliginde yapmamıştım. Her ögreti farklı farklı sanırım. Çok yazdım Sevgilerimle :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler.. hep yaz olur mu :) inan bana herşey kafada bitiyor. Istenince (gercekten ve yurekten) olmayacak hicbir sey yok. Bu her konuda böyle ��

      Sil
    2. Teşekkürler.. hep yaz olur mu :) inan bana herşey kafada bitiyor. Istenince (gercekten ve yurekten) olmayacak hicbir sey yok. Bu her konuda böyle ��

      Sil
    3. Yazarım tabiki sonuç motive etmek güzellikleri paylaşmak öğrenmek bilgi alışverişi olması :) mutlu oldum cevap için teşekkür ederim :)

      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil