Bu Blogda Ara

21 Mayıs 2016 Cumartesi

YENİ YIL TOTEMİ

Yeni yıla nasıl girersen öyle devam eder derlerdi de inanmazdım. Zaten inanmadığım ne varsa acı gerçekleriyle çarpıyor son zamanlarda suratıma. Bu da onlardan biri olarak tarihime kazınsın öyleyse...

31.12.2015 gecesi dışarıda lapa lapa kar yağıyor. Çam ağaçları gelinlik giymişçesine dolanmışlar kar beyazına. Ailemle mutlu mesut yeni yılı kutluyoruz. Öyle bilmem ne otelin bilmem ne balo salonunda falan değil hee yanlış anlaşılmasın. Bizim evin 15 m2 salonundayız işte. Televizyonda Sibel Can, elimizde çerezler, dizimizin üzerinde tombala, toplanmamış, ortada kalmış yemek masası falan. Saat  00:00 olsunda yeni yıla girelim heyecanından çok "Piyango bize çıkar mı acaba?" heyecanındayız. Bir yandan sevdiceğime aşklı - kalpli - öpücüklü mesajlar atarken bir yandan da ailemle güzel bir akşam geçiriyorum. Her şey yerli yerinde, olması gerektiği gibi. Sevgilimle extra iyi geçiniyoruz o gün. Eee malum seneye nasıl girersen öyle devam eder diyorlar (işte burada tutmadı totem)  birde yılın son gününün içine etmeyelim diye hiç tripli kavgalı olaylara bulaşmıyoruz ikimizde. Birbirimize güzel güzel fotoğraflar-videolar atıyoruz, sohbet ediyoruz,gülüyoruz vs. tam bir sevgi pıtırcığıyız. Ahh birde whatsapp kitlenmeseydi iyiydi de neyse. İçimde kocaman bir şükür var. Öyle büyük şeylerde gözüm yok benim. Şu huzurum kaçmasın yeter dercesine gülümsüyorum fotoğraflarda. Yılbaşı resimlerine bakınca aklımda kalan güzel anlar bunlar.

Hayatta neyim dört dörtlük oldu ki sanki bu olsun. Fotoğraflara yansımayan sancılarım, ağrılarım ve can çekişlerim var birde. Buz dağının görünmeyen yüzü yani...  O gün gündüzden başlayan ağrılarım, yakınmalarım tüm gece bırakmadı peşimi. Ama nasıl canım yanıyor var ya çocuk gibi ağlıyorum çektiğim ağrılardan dolayı. Bakıyorum fotoğraf çekiliyoruz ya hemen siliyorum gözümün yaşını, 32 dişimi birden gösterip sırıtıyorum. Flaşın etkisi geçer geçmez yine bir köşeye geçip ağrıdan avucumu falan ısırıyorum. O kadar berbat bir durumdayım. Kimsenin gecesi mahvolmasın, "Diana yine bir huzursuzluk çıkardı" demesinler, gecemiz ziyan olmasın diye ağrı kesici ne bulduysam içtim, sesimi çıkarmadım tüm gece. Sabahı da gecesinden farksız oldu haliyle. Bir hafta boyunca yediğim serumun, aldığım ilacın, raporun haddi var hesabı yok.

Nasıl bir etki bıraktıysa üzerimde yılbaşı halen kurtulamadım bu durumdan. Yılı yarıladık sayılır. Güzelim 2016 aşkla- parayla - huzurla geçsin diye beklerken hastalıkla tüketti beni resmen. Son altı aydır 15 serum yemişimdir çok rahat. Sayısız antibiyotik, kutu kutu ağrı kesiciler, açılan damar yolları, yapılan tahliller,yaralanmalar... Civardaki tüm hastanelerin acil hemşireleri ile kanka muhabbetine girmeye başladım artık. Bir hafta görmeseler beni artık tamamen öldüğümü falan düşünmeye başlıyorlar. O derece vahim bir durumdayım anlayacağınız.

Gerçi ben oldum olası daha bebeyken bile böyle çıt kırıldım hemen hasta olan bir tipmişim ya neyse. Dün geçmiş olsuna çocukluk arkadaşım geldi. Güya bir keresinde lisedeyken beraber doktora gitmişiz onunla. Ben doktora şikayetlerimi bir saymaya başlamışımda utanmış kapıya çıkmış iki saat bana gülmüş, hastalık hastasıymışım ben diye. Hiçte hatırlamıyorum öyle bir şey ya, öyle diyor kendisi!! Nasıl güldüler üzerime üzerime, hep hastasın diye. Önceden hastaneye gidince check-in falan yapardım artık töbeler olsun ki ne yerimi bildiriyorum ne de bir kişiye söylüyorum hastalandım diye. Adım çıkmış dokuza, inmiyor sekize. Kimin ne dediğini geçtim vallahi "bu kız hep hasta oğlum alma bunu" falan deyip geleceğime mani olacak birileri diye çok korkuyorum artık.

Her ne ise.. Yine çenem düştü. Sonuç olarak yeni yıla nasıl girersin totemi sevgili olaylarında tutmasa da hastalık olaylarında bire bir tuttu sağ olsun. Artık umutlar 2017ye. Serumsuz, ilaçsız, ağrısız kocaman bir ömrüm olur inşallah.  Yinede umudumu kaybetmiş değilim 2016dan. Belki de yarıda kalan altı ay boyunca dünyanın en mutlu, en sağlıklı, en zengin ve en aşık insanı ben olurum, kim bilir? :))
 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder