Bu Blogda Ara

31 Mayıs 2016 Salı

BUGÜN GÜNLERDEN HAYAT ŞARKISI

Tam artık "televizyonda izlenecek bir tane bile Türk dizisi yok" derken Kanal D ekranlarında rast geldim hayat şarkısı dizisine. Böyle kendimden bir parça bulabildiğim şeyleri takip etmeyi seviyorum. Ne bileyim geçmişime götürüyordur beni ya da hayal ettiğim ama asla elde edemediğim şeylerden bir parça buluyorumdur mesela. Bu tarz filmler, kitaplar, diziler... her ne ise.. İçinde bulunmayı seviyorum böyle şeylerin. Kendimi görüyorum. Kendimi buluyorum izlerken. İşte Hayat Şarkısı dizisi de bunlardan birisi benim için.

Bundan haftalar - haftalar öncesine gidiyorum yine. Bunalımımın en ağır dönemlerindeyim. Kimseyle konuşmak, görüşmek, anlatmak, gülmek hatta yaşamak bile istemiyorum. Deliler gibi sevip, aşık olduğum adamla berbat bir şekilde ayrılmışız. Sürünüyorum. Gururumla, acımla, hayallerimle yerlerdeyim. Televizyon karşısına pineklemişim salak saçma kanalları değiştiriyorum. İzleyeceğimden falan değil sadece zaman geçsin diye. Bir sürü kanalı zapladıktan sonra takılı kaldım bu dizide. Baştan aşağı trajedi, entrika ve acı gerçek kokuyor dizi. Halis muhlis Türk dizisi anlayacağınız. Yine de bir şans verip izledim diziyi. Ahmet Mümtaz Taylan'ın şirinliği ve rol kabiliyeti, Burcu Biricik'in mimikleri, Birkan Sokullu'nun gülüşü, Olgun Toker'in almanca aksanı, senaryosu, kurgusu ve dizinin her olaya rağmen ayakta tutmaya çalıştığı aile bağları o kadar bağladı ki beni diziye bir süre sonra bir baktım baya baya diziyi izler olmuşum. Her hafta acaba haftaya neler yaşanacak durumlarına giriyorum. İzledikçe kendimden kesitler buluyorum. Ve kim bana "ne zaman ayrılmıştınız" diye sorsa "Hayat Şarkısı başladığından beridir" diyorum. O kadar milat oldu dizi benim için anlayacağınız.

 Hülya ( Burcu Biricik ) karakterinin yaşadığı hatalarla dolu geçmişi, sevdiği adamla mutlu, huzurlu bir hayat sürebilmek ve onun kendisini sevmesi için karşısına aldığı zorluklar beni çok etkiledi.Olmak istediğim güçlü kadını gördüm o karakterde ben. Çevirmediği durum, bulaşmadığı bela, oynamadığı   oyun kalmadı kadının haftalardır. Ama hepsinin amacı sadece kendisini ve ailesini koruyabilmek ve mutlu olabilmek adınaydı. Ayrıca alışılagelmişin dışında baş rolün kötülüklerine rağmen bu kadar sevilmesi insanda ayrı bir denge yaratıyor ister istemez. Aynı numaraları bir Ferhunde, Firdevs Yöreoğlu, yenge Mukaddes yapmış olsa yerden yere vururduk onları. Bu tabularımızı yıktığı için belki de sevilmiştir bu kadar bu dizi. Kim bilir?

Bazı arkadaşlarım rol model olarak Hülya gibi bir karakterin çizilmesinin yanlış olduğunu savunuyorlar. Neymiş efendim; bu şekilde elde edilir miymiş erkek dediğin? Tam da bu şekilde elde edilir efenim!   Erkek dediğimiz tür;  gözüne bir şeyi sokmadan, bazı kıyaslamaları yapmadan, elindekini kaybetmeden, kıskanmadan, onun için gösterdiğin ve gösterebileceğin fedakarlıkları birebir burnunun ucuna kadar getirmeden kıymet bilen bir varlık değil ne yazık ki.. Eee bu durumda ne oluyor? İster istemez kadın milleti bin bir kurgu, şaşırtmaca, oyun içine sokuyor kendisini.

Yalandan yere kıskandırmalar, "bak giderim hee" tehditleri, karşındakinin ruh halini anlamak için şekilden şekle girmek kimsenin meraklısı olduğu şeyler değil ne de olsa. Erkek net olabilse, ne istediğini bilen biri olsa, her şeyi direkt söyleyebilse, kadınının her dediğini ciddiye alan ve önemseyen biri olsa, gözü dışarıda olmasa, hayatını tek kişilikmiş gibi yaşamasa ve gizli bir kara kutu gibi davranmasa kimse böyle olaylara girmez zaten.

Bir keresinde ismi lazım değil bir arkadaşımla oturuyoruz. Başladı bana nasihat vermeye. Örnekler ile anlatıyor her zamanki gibi. Bir gün annesi ve babası ile beraber dışarıya çıkmışlar. Annesi evdeki mobilyaları değiştirmek istiyormuş, babası ise asla ama asla bir eşya tamamen kullanılmayacak hale gelmeden değiştirmezmiş. Kadıncağız da ne yapsın. Önceden güzergahını belirlediği bir mobilyacının önünden geçerken "Aaaa!! Hadi gel bir fikir almak için bakalım şu mağazaya"  diye kocasını soktuğu mağazada, çok beğendiği bir koltuk takımı için "Hayır ben bunu hiç beğenmedim" diye eşiyle inatlaşıp kocasına aldırmış o koltuk takımını. Ve öyle bir durum yaratmış ki, sanki kocası zorla almış gibi olmuş o mobilyaları... Bana bunu anlatıp daha sonra "Kadın olacaksın, istediğini elde etmeyi bileceksin" öğütleri verdi durdu kendileri. Ama bu kişi aynı zamanda sevgilisini "Sürekli bir oyunlar peşindesin, ben seni anlayamıyorum" diyerek ayrılmak isteyen birisidir.. Bu da apayrı bir konu.

Ben bu entrikalardan yana biri değilim aslında. Çünkü özünde tembel bir kişiliğim var benim. Öyle kafamda kuracağım sonra uygulayacağım, karşımdaki kişiyi ölçeceğim falan olayları bana göre değil. Zaten beceremem de. Çok defa denedim oradan biliyorum çünkü. Her seferinde kendi kazdığım kuyulara kendimi düşürüp toprak örttüm birde üzerime. Ben kim, olay çevirmek kim? Topaç gibi çevrildim durdum sonra.  Ama yinede hak edene de bazen gerçekten oyun oynamak gerekiyor. Eğer azcık kıvırabiliyorsun böyle şeyleri ve karşında Kerim ( Birkan Sokullu ) gibi bir adam varsa acıma kardeşim! Vur belinden aşağıya gitsin. Sonuçta her şey ikinizin  mutlu olması için değil mi?

Sonunda mutluluk olan yolda çekilen acılar haktır neticede. O yüzden aferin kız sana Hülya! Bırakma, devam et bu şekilde. Her hafta yapıştır bizleri de ekrana.

Öyle ki diziyi izlerken yanımda bir bardak limonlu su, bir bardakta tuzlu ayran bulunduruyorum. O kadar heyecanlı ilerliyor ki dizi tansiyonumuz bir yükseliyor bir düşüş gösteriyor, sağ olsunlar. Bakalım bu hafta bizleri neler bekliyor. Fragman oldukça etkiliydi. Eminim bölümde aynı etkiyi uyandıracaktır.

Not: Salı akşamları 20:00'dan sonra telefonuma gelen aramaları kabul etmediğim gibi kapıya gelen misafirleri de kabul etmiyorum.  Peşin peşin söyleyeyim de sonra kem-küm etmesin kimseler.

Sevgiyle kalın.. :)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder